Görüntüleme kılavuzluğunda biyopsi, cildi uyuşturup ince bir iğne ile girerek ultrason ve tomografi gibi cihazlarla görerek şüpheli bir dokudan küçük bir parça alma işlemidir. Pankreasta kitlesi olan hastalarda da eğer cerrahi tedavi düşünülmüyorsa kesin tanı için tercih edilen yöntem görüntüleme kılavuzluğunda biyopsidir. Girişimsel radyoloji tarafından genellikle ultrasonla bazen da tomografi ile yapılan bu işlem 10-15 dakika kadar sürer ve hasta birkaç saat istirahat ettikten sonra evine gidebilir.
Perkütan ablasyon, ciltten yerleştirilen özel iğnelerle tümör dokusunu tahrip etmek anlamına gelir. Bunun için alkol, asetik asit gibi bazı kimyasal maddeler, radyofrekans, lazer ve mikrodalga gibi tümörü ısıtan ya da kriyoablasyon gibi donduran yöntemlerle geri dönüşümsüz elektroporasyon gibi tümör hücrelerinin geçirgenliğini artıran bazı yöntemler kullanılabilir. Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, perkütan ablasyonda amaç tümörü çevresindeki 0.5-1cm kalınlığında bir normal doku tabakası ile birlikte tahrip etmektir. Bu amaca ulaşılabilirse perkütan ablasyon tıpkı cerrahi operasyon gibi tümörü yok edebilen (küratif) bir yöntem olarak kabul edilir. Perkütan ablasyon yöntemleri vücudumuzda en çok karaciğer, akciğer, böbrek, kemik ve yumuşak doku tümörlerinde kullanılır.
Pankreas, karaciğer ve ince barsak damarları ila aorta ve vena kava gibi vücudun ana damarlarıyla ve mide, ince barsak gibi hassas organlarla yakın komşulukta olduğundan bu bölgedeki tümörlerin kimyasal ve termal (ısıtma-dondurma) ablasyon yöntemleri için uygun olmadığı kabul edilmektedir. Çünkü bu yöntemler mide-barsak ve damarlara zarar verebilir ya da damarların etrafındaki tümör dokusunu öldüremeyebilirler. Buna rağmen, pankreas kanserinde radyofrekansı normalde kullanıldığından daha düşük ısılarda ve daha kısa sürelerde uygulayarak başarılı sonuçlar bildiren merkezler vardır. Benzer başarılı sonuçlar son zamanlarda kriyoablasyon için de yayınlanmaktadır.
Son yıllarda, geri dönüşümsüz elektroporasyon (irreversible electroporation ya da IRE) adı verilen yeni bir ablasyon tekniği geliştirilmiştir. Ticari ismi “Nanoknife” olan bu ablasyon yönteminde tümör dokusuna yerleştirilen iğnelerle dokuya çok yüksek elektrik akımı verilerek tümör hücrelerinin duvar geçirgenliği artırılmakta ve kanserli hücreler öldürülebilmektedir. IRE’ de elektrik akımı kollajen dokuya zarar vermediğinden mide, barsak, damar duvarı ve sinirlere kalıcı hasar oluşturmadan kanserli doku öldürülebilir. Bu özelliklerinden dolayı yöntem, bu tür yapılara komşu olan pankreas, prostat ve safra yolları tümörlerinde kısa zamanda popüler olmuştur. Günümüzde IRE dünyada birçok merkezde pankreas kanseri için denenmiş ve oldukça başarılı sonuçlar elde edilmiştir.
Transarteryel tedaviler, kasık atardamarından anjiyo yapılarak tümörü besleyen damarların tespit edilmesi ve bu damarların içine çeşitli maddeler enjekte edilerek tümör dokusunun öldürülmesi ya da küçültülmesi amacıyla yapılır. Kanserde 4 tür transarteryel tedavi uygulanmaktadır:
Transarteryel tedaviler içinde günümüzde pankreas kanserinde en çok kullanılan yöntem intraarteryel kemoterapidir. Bu yöntemde anjio ile pankreası besleyen damarlara girilerek yoğun kemoterapi verilir. Hastada karaciğer metastazı da varsa aynı seansta hem pankreasa hem de karaciğere intraarteryel kemoterapi uygulanabilir. Embolizasyon, kemoembolizasyon ve radyoembolizasyon gibi yöntemler pankreas kanserinin kendisinde olmasa da karaciğer metastazlarında bazı durumlarda başarıyla kullanılabilir.
Pankreas kanserinde direkt olarak tümörü tedavi etmekten çok tümörün hastaya yarattığı bazı sıkıntıları gidermeye yönelik tedaviler de girişimsel radyologlar tarafından uygulanmaktadır. Bunların en yaygın olanları safra yollarına kateter ya da stent konulması ve ağrıyı gidermek için çölyak ganglion blokajı yapılmasıdır.
Safra yollarına kateter ya da stent konulması: Anatomik olarak, karaciğerden gelen safra kanalı pankreas kanalı ile birleşerek tek bir kanal halinde pankreasın baş kısmını geçerek on iki parmak barsağına ağızlaşır. Pankreasın özellikle baş kısmını tutan tümörleri ana safra kanalını tıkayarak safranın barsağa akmasını engeller ve hastada sarılığa, kaşıntıya ve karaciğer fonksiyon bozukluğuna yol açabilir. Sarılık belli bir seviyeye gelirse kemoterapi vermek de imkansızlaşabilir. Bu durumda, ya gastroenterologlar tarafından ağızdan endoskopi ile on iki parmak barsağına ulaşılarak ya da girişimsel radyologlar tarafından ciltten ultrasonla direkt olarak karaciğerdeki safra yollarına girilerek tıkanıklık geçilir ve stent adı verilen bir borucuk yerleştirilerek safranın yeniden barsağa akması sağlanır. Böylece hastada sarılık, kaşıntı giderilir, genel durum düzeltilir ve yeniden kemoterapi alabilmesi sağlanır. Bu hastalarda stent yerleştirilmesi tercih edilir çünkü bu şekilde safra sıvısı normal insanlardaki gibi barsağa akar, böylece sıvı kaybı ve sindirim bozukluğu olmaz ve hasta bir torba ile dolaşmak zorunda kalmaz. Ancak bazı durumlarda stent koymak mümkün olmayabilir. Bu durumda sarılık ve kaşıntıyı gidermek için safra yollarına bir kateter konur ve safra dışarıdaki bir torbaya akıtılır.
Çölyak ganglion blokajı: Pankreas kanserinde, pankreasın arka kısmında ve aort damarı çevresindeki duysal sinirlere bası sonucu bazı hastalarda şiddetli ağrı oluşabilir. Ağrının ilaçlarla kontrolü zorlaşırsa, çölyak ganglion blokajı yapmak gerekebilir. Bunun için hastada tomografi kılavuzluğunda karın ön duvarından çok ince bir iğne ile girilerek bu sinirlerin bulunduğu bölgeye ulaşılır ve sinirleri tahrip eden bazı maddeler verilir. Bu yöntemle, hastaların yaklaşık 2/3 ünde ağrıda tamamen ya da belirgin azalma sağlanabilir.